3 Mart 2013 Pazar

Amour (Aşk)

Usta Michael Haneke’den “Aşk”

80’li yaşlardaki Georges ve Anne, Paris’te eski bir dairede yaşayan, emekli ve eğitimli iki müzik öğretmeni olan Fransız çifttir. Yaşları ilerlemiş olmasına rağmen hala birbirlerine aşık ve huzurlu, mutlu bir evlilikleri vardır. Birde kendileri gibi müzisyen ve çapkın bir müzisyen eşe sahip olan kızları Eva vardır.
Bir gün Anne, beynine giden damarlardan birinde kan pıhtılaşmasına bağlı olarak boyundan aşağısı felç olur. Georges sevgili karısına elinden geldiğince iyi bakar ama Anne iyileşmek istememekte ve bunun için hiçbir çaba göstermemektedir. Anne'nin durumu git gide kötüleşmektedir. Georges çareyi en sonunda iki ayrı hemşire tutmakta bulur. Fakat daha sonra eşinin çektiği acılara dayanamaz ve onu yastıkla boğarak öldürür.
Başrollerini Jean-Louis Trintignant ve Emmanuelle Riva paylaşıyor. 2012 Cannes Film Festivali'nden Altın palmiye alan yapıt aynı zamanda ABD'de Ulusal Film Eleştirmenleri Topluluğu tarafından 2012 yılının en iyi film, filmin başrol oyuncusu Emmanuelle Riva'yı da en iyi kadın oyuncu seçti. “Amour”un Avusturyalı yönetmeni Michael Haneke ise en iyi yönetmen seçildi. 85. Oscar ödüllerinde ise “Amour” en iyi yabancı film ödülüne layık görüldü.

Film gerek uzun çekimleri, oyuncuyu takip eden ve değişmeyen açıları, gerekse müzik kullanılmayışı ile tam bir Fransız Yeni Dalga örneği oluşturuyor. CD çalardan müzik açılmadıkça veya evde piyano çalınmadıkça ya da klasik müzik konserine gidilmedikçe dış ses kullanılmamış. Bu yöntemler sayesinde izleyici kendini bir süre sonra o evin bir parçası gibi hissetmeye başlıyor. Yani olayları birebir gözetleyen bir yapıya bürünüyor. Bu açıdan bakıldığında film oldukça gerçekçi bir yapıya sahip olmakla birlikte Hollywood sineması gibi göz boyamaya çalışmadan izleyiciyi etkilemeyi başarıyor. Hollywood sineması bilindiği üzere güzel/yakışıklı yıldız oyuncular, grafiksel eklentiler, hızlı kurgu, teknolojik güzellikler, müzik ve doğaüstü konular ile daha hareketli ve ilgi çekicidir. Fakat sinema sanatı açısından sadece anlık bir doyuma ulaştırır. Film bittikten sonra ise üzerine düşünecek bir şeyler olmaz filmde reklamı yapılan markalara izleyici yönelir. Amour filminde ise Haneke, natural ve gerçekçi tarzı ile seyirciyi filme hapsettiği gibi günlerce üzerine düşünecek kadar etkilemeyi başarıyor. Yani usta Haneke insan psikolojisi üzerindeki tanrısal gücünü yineliyor.
Anne ve Georges’un sanata olan sevdasını pekiştirmek için klasik müzik, piyano, yağlı tablolar ve kitaplarla dolu salonları ön plana çıkarılmış. Eser, görsel ve işitsel olarak pek çok sanata doyum sağlıyor. Ve hayatın gerçeklerine…

Göstergebilimsel açıdan bakıldığında ise filmde Georges’un kabusu ve eve ışıklıktan giren güvercin kullanıldığını görüyoruz. Kabus her şeyin kötüye gideceğine dair bize ipucu veriyor. Güvercin ise Anne’in ölüm/özgürlüğünü temsil ediyor.  Georges, güvercin ilk eve girdiğinde onu dışarıya kovalıyor yani Anne’nın ölümünü def ediyor. İkinci kez eve girdiğinde ise Georges onu yakalayıp özgür bırakıyor ki bu da Anne’i boğarak öldürüp ruhunun özgürlüğe kavuşmasını temsil ediyor.  Tabi Georges’un yatalak eşi Anne’i öldürmesi iki şekilde de yorumlanabilir. Hayatının aşkı olan eşini çektiği acılardan kurtarıyor ya da kendini.  Filmin sonunda ise Anne’in hayali Georges’u alıp evden dışarıya çıkarıyor. Yani Georges eşine kavuşuyor.

Filmin mesajını Anne karakteri fotoğraf albümüne bakarken ağzından kaçırıveriyor; “hayat, uzun ve güzel”. Evet, hayat uzun ve bir gün herkes yaşlanıp bir şekilde ölecek. Peki, sizin yanınızda kim olacak? Siz olsanız ömrünüzü geçirdiğiniz eşinize sabırla bakar mısınız yoksa onu bakımevine mi terk edersiniz?  Acılarına rağmen hayatta yanınızda kalması için elinizden geleni yapar mısınız veya onun acı çekmesine dayanamayıp öldürür müsünüz? 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder