14 Temmuz 2013 Pazar

İç Dünyasında Yaşayanlara…

Kürk Mantolu Madonna

Yoğun iş ve ülke gündemi nedeni ile yazılarıma bir süre ara vermiştim. Fakat sanat benim içimde öyle durdurulamaz bir etkiye sahip ki yazıya dökülmek istiyor. Evet, blogumuzun adı “Görsel Sanat Merkezi” ama bu hafta geç tanıştığım, kendimi bulduğum ve zihnimde harikulade görüntüler yaratan (bırakan) bir kitap üzerine yazacağım. Sabahattin Ali’nin “Kürk Mantolu Madonna”sı…

Öncellikle kitabın usta kalemi Sabahattin Ali’ye değinip, anmak istiyorum. Sabahattin Ali 25 Şubat 1907’de Gümülcine’de doğdu. İstanbul’da İlköğretmen Okulu’nu bitirdikten sonra Yozgat’ta bir yıl öğretmenlik yaptı. 1928’de MEB tarafından Almanya’ya gönderildi. 1930 yılında yurda döndü. 1948’de bir yazısı yüzünden tutuklandı, üç ay hapis yattı. Sürekli izlendiği için yurtdışına kaçmak istedi. 2Nisan 1948’de Kırklareli dolaylarında bir kaçakçı tarafından öldürüldüğü iddia edildi. Gerçekçi, bireyin iç dünyasına, ruhuna, düşüncelerine eğilen, depresif, melankolik tarzı ile günümüzde dahi modernliğini, yeniliğini ve etkinliğini yitirmeyen yani daima güncelliğini koruyan eserler bıraktı. Eserleri; Değirmen, Kağnı, Ses, Yeni Dünya, Sırça Köşk adlı öykü kitapları, Dağlar ve Rüzgar isimli kitapta topladığı şiirleri, Kuyucaklı Yusuf, İçimizdeki Şeytan, Kürk Mantolu Madonna isimli romanlar.

Kitabı okumaya başladığınız ilk andan itibaren onunla bir bağ kuruyorsunuz. Aşk gibi bir bağ. Bitmesin istiyor ama okumaktan da kendinizi alamıyorsunuz. Ve okumak için özel bir vakit ayırmak istiyorsunuz. Yani yolda bir yerlere gidip gelirken okumaya kıyamıyorsunuz. Kitapla buluştuğunuz anda hiçbir dış kuvvet sizi kitabın dünyasından çekip alamıyor. Kitap sizi içine alıyor ve yaşatıyor. Evet, kitabı okurken yaşadığınızı, yalnız olmadığınızı hissediyorsunuz. Kitabı okuyan çoğu kişiden duyacağınız söz ise “sanki romanı ben yazmışım, benim iç dünyamı anlatmış”. Aslında roman, kendi tarzını oluşturmuş her sanatçıda olduğu üzere yazarın hayatından izler taşıyor. Romanın ana karakteri olan ve iç dünyası ile okuyanı kendine bağlayan Raif karakteri, Sabahattin Ali gibi bir süre Almanya’ya gönderilip orada yaşıyor ve bir süre sonra geri dönmek zorunda kalıyor. Okuyucu bu açıdan bakıldığında “Sabahattin Ali kitapta aslında kendi iç dünyasını kendi yaşadıklarını romanlaştırmış” diye düşünmekten kendini alamıyor.

Romanın oldukça gerçekçi ve asla yaşlanmayan bir dili var. Bireyin iç dünyasına ait aforizmaları, dil kullanımı, imajinasyona yönlendiren anlatım şekli ile roman adeta görsel, ruhsal ve sanatsal bir şölen. Dünyayı, insanları, hayatı ve en önemlisi kendi iç dünyanızı sorgulamayı bırakıp, öylesine yaşamaya başladıysanız, “Kürk Mantolu Madonna” size duygularınız olduğunu, dünya üzerinde yalnız olmadığınızı hatırlatacak ve size can suyu verip yaşama döndürecek.

Roman üzerine aktarmak istediğim çok fazla olgu var. Fakat en iyisi onun size kendisini anlatması…

Kitaptan alıntılar:

“ İnsanlara ne kadar çok muhtaç olursam onlardan kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyordu”

“İnsanlar birbirlerini tanımanın ne kadar güç olduğunu bildikleri için bu zahmetli işe teşebbüs etmektense, körler gibi rastgele dolaşmayı ve ancak çarpıştıkça birbirlerinin mevcudiyetinden haberdar olmayı tercih ediyorlar”

“Ben gene eskisi gibi dünyadan uzak ve daima tasavvurlarımın ve iç dünyamın bir oyuncağıydım”

“Zaten küçüklüğümden beri saadeti israf etmekten korkar, bir kısmını ilerisi için saklamak isterdim”

“ – Berlin’de yalnızsınız değil mi?
  • Ne gibi?
  • Yani… Yalnız işte… Kimsesiz… Ruhen yalnız… Nasıl söyleyeyim… Öyle bir haliniz var ki…
  • Anlıyorum, anlıyorum… Tamamen yalnızım… Ama Berlin’de değil… Bütün dünyada yalnızım… Küçüklükten beri …
  • Ben de yalnızım… Boğulacak kadar yalnızım… Hasta bir köpek kadar yalnız…”
“Muhakkak ki bütün insanların birer ruhu vardı, ama birçoğu bunun farkında değildi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gideceklerdi”

“Ben dünyadan ziyade kafamın içinde yaşayan bir insanım… Hakiki hayatım benim için can sıkıcı bir rüyadan başka bir şey değildir…”

“Kendimi herkesin akıllısı veya duygulusu yerine koymak istemiyorum. İç ve gül!”

“Bu insanlar dünyada nasıl yaşamak lazımsa öyle yaşıyorlar, vazifelerini yapıyorlar, hayata bir şey ilave ediyorlardı. Ben neydim? Ruhum, bir ağaç kurdu gibi beni kemirmekten başka ne yapıyordu?”

“Her şeyi, her şeyi, bilhassa ruhumu hiç bulunmayacak yerlere saklamalı…”



Sanatla kalın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder