13 Ocak 2013 Pazar

Belgesel Sinemanın Muzip Çocuğu


Micheal Moore

Belgesel Sinema Tarihi İçerisindeki Yeri

1954 doğumlu Michael Moore Katolik okullarında okuyarak büyümüş olmasına rağmen araştırmacı gazeteci yönü ağır basarak kendi ülkesini acımasızca eleştirecek ve bunu tüm dünyaya yayacak kadar cüretkar, çılgın, zeki, bilgili ve hatta deli diye tabir edebileceğimiz bir yönetmendir. Öyle ki 2005 yılında Time dergisi onu dünyanın en etkili 100 kişisi arasında göstermiştir. İrlanda asıllı Amerikalı aktör, film yapımcısı, film yönetmeni, senarist, yazar ve liberal politik yorumcu, tüm zamanların en çok gişe yapan üç belgeseli olan Bowling for Columbine, Fahrenheit 9/11, ve Hasta'nın da yönetmeni, senaryo yazarı ve yapımcısıdır. Fahrenheit 9/11, ve Hasta tüm zamanların en çok hasılat yapan birinci ve üçüncü belgesel filmi olma unvanını taşımaktadırlar. "Bowling for Columbine" ise aynı listede altıncı sırada gözükmektedir.

Benim cici silahım belgeseliyle ilk uluslararası ödülünü aldı yanı Cannes'da Altın Palmiye aldı. Aynı zamanda bu belgesel Oscar (en iyi belgesel dalında) ve César ödüllerini de kazandı. Fahrenheit 9/11 ile yine Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye ödülünü kazandı. Ayrıca Amerika’da ve dünyaca ünlü uluslararası film festivallerinde toplam 25 ödülün sahibi oldu ve 12 ödüle de aday olarak gösterildi.

Sineması Üzerindeki Etkili Olan Tarihsel Olaylar

Moore gazeteci kökenli olması dolayısıyla ülkesi ve dünya hakkında çok fazla bilgiye sahip bir adam. Yani bizde Murat Bardakçı neyse o . Belgesellerinde çoğunlukla doğduğu yer olan Michigan eyaletinin Flint şehrine ve buradaki ekonomik gerileğe, işsizliğe değiniyor. Yaptığı işler ve ailesinin çalıştığı yerler de yine üzerine durduğu konulardan. Bu yönüyle biraz Fellini’ye benziyor. O da filmlerinde doğup büyüdüğü şehir Rimini’yi ve çocukluğunu çok kullanırdı. Belgeselleri üzerinde daha çok Amerika’nın bastırılmaya, üzeri örtülmeye çalışılmış olayları etkilidir. Bu bazen bireysel silahlanma, bazen ikiz kulelere yapılan saldırı, bazen de sağlık sistemi oluyor.

Sinemasının Genel Anlatım Özellikleri

Liberal bir aktivist olan Moore'un belgesellerinde ısrarla üzerine gittiği ve eleştirdiği konuların başında küreselleşme, çok uluslu şirketler, sivil silahlanma, Irak Savaşı ve ABD'deki sağlık sisteminin çarpıklığı, en çok eleştirdiği ve takıldığı kişilerin başında da eski ABD başkanı George W. Bush gelmektedir. Eleştirel tavrının yanında olaylara yaklaşımı mizahidir.

Filmlerinden Örnekler

Roger & Me (Roger ve Ben)

General Motors otomobil fabrikasının Michigan eyaletinin Flint şehrindeki fabrikalarını sökerek Meksika'ya taşıması sonrasında, 30 bin kişinin işini kaybetmesi, şehrin ekonomik olarak nasıl gerilediği mizahi bir dille anlatılır. Michael Moore’un şirketin İcra Kurulu Başkanı Roger Smith'le bir mülakat ayarlayabilme mücadelesi gösterilir. Filmin adı da GM başkanı Roger Smith’ten gelmektedir. 1989 yapım tarihli Michael Moore’un sesini ilk kez duyurduğu belgeselidir. Küreselleşmeyi, neoliberalizmi yeren ve aynı zaman da kara mizahı elden bırakmayan bir eserdir.                 
                                 
The Big One (Büyük Olan - 1997)

ABD'deki tröstler ve politikacılara takılıyor. Michael Moore'un bir kitabinin reklamı için çıktığı Amerika turunda gittiği şehirlerde işlerinden çıkarılmış insanlarla ilgili bir eleştirel bir belgesel filmi. Nike firması hedeflerinden biri. Phil Knight’ın Endonezya’daki genç kızları ucuz iş gücü olarak kullandığını ama kendi ülkesindeki insanların işsizliğini görmezlikten geldiğini vurguluyor. Ki yine işsizleri gösterirken ön planda Michigan eyaleti ve Flint şehri var.

Bowling for Columbine, (Benim Cici Silahım - 2002)

Bowling For Columbine, 1999 yılının Nisan ayında, sabah bowling oynadıktan sonra okudukları liseye giderek içinde öğrencilerin ve öğretmenlerin bulunduğu 13 kişiyi öldürüp 23 kişiyi de ağır şekilde yaralayan iki öğrenciden geliyor.  Moore, bu katliamdan yola çıkarak ABD'de siviller arasındaki silahlanma yarışı ve toplumdaki şiddet konusuna eğiliyor. Bir örnek vermek gerekirse: Avrupa ülkelerinde silahla öldürülenlerin sayısı yılda iki veya üç basamaklı sayıları geçmez iken, Amerika’da 11000!  Tüm zamanların en çok gişe yapan belgesel filmleri arasında altıncı sırada yer almaktadır. 2002 Cannes Film Festivali'nde, belgesel dalında Oscar ve en iyi yabancı film olarak César ödüllerini kazanmıştır. Ve dünya çapında 50 milyon dolar gişe başarısı elde etmiştir. Belgesel filmlerin vizyona girme şansını nadiren yakaladığı ülkemizde de gösterim şansı yakalayan yapımlardan biri oldu.
Moore’un cüretkar belgeseli 46 yıldan sonra ilk kez Cannes Film Festivali’nde yarışmaya layık görülen bir belgesel olması açısından da dikkat çekici. Mizah ile trajediyi çok özel bir şekilde harmanlayan bu film daha önce hiç görülmemiş ve hayret verici sahneleriyle izleyiciyi ciddi biçimde sarsacak özellikler taşıyor. Michael Moore'un "ağlanacak halimize gülüyoruz"un en güzel örneği olan belgesel sonlarına doğru beliren "fuck everybody" şapkalı adam aslında her şeyi 30 saniyede özetleyiveriyor.

Fahrenheit 9/11, (2004)

Belgeselin kategorisi; haber ve gündem, olarak belirlenmiştir. Belgeselin odak noktasında ABD Eski Başkanı George Bush var. Bu belgesel sadece ABD halkının üzerinde oynanan oyunlar değil aynı zaman da dünya üzerinde çevrilen karanlık işleri açık bir biçimde dile getirmektedir. Bu filmi asıl değerli kılan da hiçbir iddianın delilsiz olmamasıdır. Moore, kendine özgü mizah tarzı ve ısrarcı tutumu ile Bush hükümetinin dış politikası hakkında korkusuz bir araştırmaya girişmiştir. Michael Moore, 9/11’deki Suudi Arabistan bağlantısını görmezden gelip, Irak’la savaşa balıklama dalan George W.Bush ve yakın çevresine kuşkucu bir yaklaşımla yönelmiştir. Her ne kadar belgesel türü bir film olsa da film de anlatılanlar bize "ancak bunlar bir senaryoda olur" dedirttirecek türden. Yine Michael Moore'un eğlenceli anlatımıyla Fahrenheit 9/11 ilginç bir hal alıyor.

Hasta (sicko – 2007)

İngilizcede sick (hasta) sözcüğünden türetilmiş argo bir sözcük olan "Sicko", "tehlikeli akıl hastası", "sapık" anlamında kullanılmaktadır. Filmin tanıtım sloganı da doktorların hastalarına ara sıra sarf ettikleri bir sözden alınmıştır; "Biraz canınız yanabilir!"
ABD'deki sağlık sigorta şirketlerinin acımasızca sigortalıları istismar etmeleri, sadece kâr peşinde koşan ilaç şirketleri, şirketlerden para alan siyasetçilerin şirketlerin çıkarları doğrultusunda kararlar almaları, sigorta şirketlerinin uzayan hastalık listeleri gibi konulara değiniyor ve bunu yaparken sıklıkla belgeleri ve rakamları ortaya döküyor Moore. ABD'nin pahalı ama çarpık sağlık sistemini eleştirirken, İngiltere, Kanada, Fransa ve Küba gibi kâr amacına dayanmayan sosyal sağlık sistemlerinin mevcut olduğu ülkeler ile kıyaslamalar yapıyor. Ki bunların içinde derin yaralarını iğne iplikle kendi dikenler, iş kazası sonucu kopan parmaklarında ucuz olanı diktirmek zorunda olanlar var. En çok da hamile ve çocuklara yönelik sağlık hizmetleri üzerine bir kıyaslamaya gidiyor.

Dünyada sağlığa en fazla bütçeyi ayırmış bir ülke olan ABD'de ortalama yaşam süresinin bile bu ülkelerden çok daha düşük olduğunu da belgeliyor. Sigortalı oldukları halde aldıkları (veya alamadıkları) sağlık hizmetlerinden dolayı yüksek ve ödenemez faturalarla yüz yüze gelen ABD vatandaşlarından bazılarını Küba'ya götürerek bedava sağlık hizmeti almalarını sağlar. Sağlık sistemlerini kıyaslarken yine pek çok hınzırlıklara başvurmayı ihmal etmiyor.
Bu hınzırlıkların içinde belgeselin sonunda kirli çamaşırlarını kucaklayıp, ABD başkanının onları yıkaması için beyaz saraya doğru yola çıkması ve Küba’ya sığınmadan önce belgesel boyunca bir şekilde sağlık sistemi tarafından mağdur edilmiş Amerikalı vatandaşları bir yata bindirip Guantanamo’ya götürmesini sayabiliriz. Guantanamo’daki cezaevinde mahkumlara sağlanan sağlık hizmetinin normal vatandaşlara ve orada görevli olan çoğu askere sağlanan hizmetin çok çok üstünde olduğunu bizzat askerler kendi ağızlarıyla söylüyorlar.

Film ilk gösteriminin yapıldığı Cannes Film Festivali'nde çok büyük ilgi gördü ve dakikalarca ayakta alkışlandı. Film "En iyi belgesel film" dalında Akademi Ödülü'ne aday gösterildi. Çeşitli yarışmalarda tam 7 ödül kazandı. 9 milyon dolara mal olan Sicko, belgesel bir film olmasına rağmen 6 ay içinde 35 milyon dolar hasılat yaptı. Film tüm zamanların en çok hasılat yapan 3. belgesel filmidir. Birincisi de yine bir Moore filmi olan Fahrenheit 9/11'dir. Moore'un "Bowling for Columbine" filmi de aynı listede 5. sırada bulunmaktadır.

Capitalism: A Love Story (Kapitalizm: Bir Aşk Hikayesi - 2009)

Dünya’da 2009’un 2 Ekim'de, ülkemizde ise 11 Aralık 2009’da vizyona giren belgesel, şirket politikaları altında ezilen kitlelerin hikayelerini kendine konu ediniyor. Buradan yola çıkarak bedelini sıradan insanların ödediği finansal krizin sebeplerini ve sonuçlarını da sergiliyor. Her gün işini kaybeden 14.000 insan.

Michael Moore, "Kapitalizm: Bir Aşk Hikâyesi" adlı filminde, meslek yaşamı boyunca izini sürdüğü "kapitalizm”i mizahi bir dille mercek altına alıyor. Film, 2009 yılının Eylül ayında dünya galasını yaptığı Venedik Film Festivali’nin Gençlik Jürisinin seçimiyle Altın Aslancık ödülünün sahibi oldu.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder