21 Aralık 2012 Cuma

11 Yıllık 'Can Dostum'a


           2000 yılıydı ve 13’üncü yaş günümdü. Hayatımın en güzel doğum günü hediyesini aldım. 3 aylık terrier yavrusu… Oyuncak kedi köpeklerimin içinde kaybolmuştu. Bembeyaz yumuşacık tüylü, ıslak siyah burunlu, şirin mi şirin, sevgiye şefkate muhtaç, minicik bir can… Biber yemeyi çok sevdiği için ismini ‘Biber’ koyduk. 11 yıl boyunca her gün aynı sevinçle beni evin kapısında karşıladı ve sabahları balkondan ağlayarak uğurladı, okula, işe… Tırnak sesinden horlamasına,  oburluğundan yaramazlıklarına kadar her şeyi ile alıştığım, özlediğim, dostum, arkadaşım hatta kardeşim…  Biber’im, beni geçen kış yalnız bıraktı. Rahim kanserinden öldü. Ben efsaneyim filminde Robert Neville karakteri köpeği Sam’i öldürmek zorunda kaldığında bugünün başıma geleceğinin farkındaydım. Ama kendimi hiç hazırlamamışım. Belki bu yüzden Wendy ve Lucy filmi bana çok etkili gelmiş olabilir. Yine de filmi sinematografik açıdan filmi incelenmeli.

          Filmin hikayesi; Ekonomik durumu ve aile ilişkileri iyi olmayan Wendy Carroll köpeği Lucy ile birlikte yeni bir hayat ve kazançlı bir iş için Alaska, Ketchikan’daki Northwestern konserve balık fabrikasında çalışmak üzere yola çıkar. Fakat Oregon’da arabasının bozulması ve köpeği Lucy’i kaybetmesi üzerine Wendy’yi güç kararlarla karşı karşıya bırakır.
2008 yapımı olan eser, Toronto Film Festivali (2008), Cannes Film Festivali (2008), New York Film Festivali (2008)’de boy gösterdi. Başrol oyuncusu, Michelle Williams’ı, Brokeback Mountain (2005) filmi ve 90’lı yılların sonunda fenomen olan gençlik dizisi Dawson’s Creek’den hatırlayabilirsiniz. En son ‘My Week With Marliyn’ filminde oyunculuğu ile seyirciyi büyüledi.  Williams, Wendy karakterini de kendine ve esere en uygun şekilde can vermiş. Fakat böylesi bir filmde daha az tanınan bir bayan oyuncu seçimi de yapılabilirmiş.
Yönetmen Kelly Reichardt, River of Grass (1994), Old Joy (2006) ve Meek’s Cutoff (2010) filmleri ile tanınıyor.

Wendy & Lucy Amerikan rüyasını yerle bir eden ve gerçekleri olağanca sade ve dingin bir şekilde izleyiciye anlatan etkileyici bir drama yapıtı. Amerika’nın yıpratıcı ekonomik koşullarında hayatta kalma çabası veren insanların hikayesi, Wendy ve Lucy’nin hikayesi üzerinden seyirciye aktarılıyor.

Özünde basit ve sıradan gibi gözüken filmin hikayesi; ekonomik olumsuzlukları, yıpranmış insan ilişkilerini ve kopmuş aile bağlarını reel bir şekilde süslemeden anlatıyor. Hollywood tarzı aksiyonu bol, atlamalı, hoplamalı, zıplamalı ve güzel – yakışıklı yıldızlarla dolu filmlerden hoşlananlar eserden zevk almayabilir. Fakat Fransız Yeni Dalga akımının ve İtalyan Yeni Gerçekçilik akımlarının bazı özelliklerinin etkileri görülen film, bu akımların meraklılarını doyuracak nitelikte. 

2. Dünya savaşı sonrası doğmuş, Fransız Yeni Dalga ve İtalyan Yeni Gerçekçilik akımlarını isimleri geçmişken biraz hatırlayalım. Fransız Yeni Dalga akımı doğal ses ve ışığı kullanmayı tercih eden, Hollywood öykülemesine başkaldırıyı ilke edinmiştir. İtalyan Yeni Gerçekçilik akımı ise hayal kırıklığına uğramış insanların gündelik yaşamlarına, duygularına eğilirken,  belgesel filmlerini andıran kadraj tercih ediliyordu. İki akımda, stüdyo yapımı, dekorlar ve meşhur yıldızların olduğu şaşalı hikayeler yerine,  sokakları, doğallığı ve gerçekliği tercih ediyor. Wendy & Lucy, yönetmen ve oyuncu iş birliğiyle, akımların öne çıkan bu özelliklerini derinlemesine izleyiciye hissettiriyor.

Köpeğim Biber’i, alışverişe giderken dükkanın önüne bağlardım ve ‘sana mama alıp geleceğim, bekle beni’ diyerek tembihlerdim. O yüzden olsa ki beni en çok etkileyen sahne; Wendy’nin, Lucy’yi marketin önüne bağlayıp, onu tembihleyip markete öyle girmesi idi.
Bana 11 yıllık ‘Can Dostum’u sizlere aktarma olanağı sunan Wendy ve Lucy filmini umarım zevkle izlersiniz. Evcil hayvanınız varsa onu sıkıca kucaklayın, sevin, okşayın. Ve sokak hayvanlarını unutmayalım… Evimizin, bahçemizin, kapımızın, apartmanımızın önüne bir kap su ve mama koyalım.

Sevgi ve sanatla kalın…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder